lise birde misafirliğe gelen o güzel yüzlü kızdan her türlü çabama rağmen haber alamamıştım. yaklaşık 3 sene boyunca. aklımdan da çıkmıştı eskisi gibi düşünmüyordum onu. lise son sınıfa gidiyordum ve tipim daha da oturmuş bir vaziyetteydi. ezkiye nazaran kilo vermiştim. saçlarım yapılıydı dövmelerim ve küpem vardı. tarz bir çocuk olarak görünsemde içimde hala eski musti’den esintiler vardı. kızlarla daha da yakınlaştım ortamlarda bulundum ve sosyal anlamda çok ilerlemiştim.
bu sefer üniversite sınavı telaşı vardı ve ona konsantreydim. arada bir çalışıyordum. dersaneden geldiğimde bilgisayara oturuyordum yatana kadar. elimi kaldıracak halim yoktu çünkü. yine buna benzer bir günde otururken o kız bana internetten mesaj atmıştı. onunla ilk tanıştığım zamanlar olsaydı bu olay gerek stratejik gerekse toplumsal açıdan 2. bir “yüzyıl savaşları” kadar önemli olurdu. ancak üzerinden seneler getiği için eskisi gibi önemsemedim. ama içimde hala bir ukte vardı o kıza karşı. artık hem yakışıklıydım,saçlarım da dikiliydi hem. dövmelerim küpem vardı. neden olmasındı ? hayatta en iyi bildiğim işi yaparak yine sempatik bir havaya bürünüp muhabbeti ilerletmiştim. her ne kadar sakin olsam da bu ukte beni günden güne yine mahvetmeye başlamıştı. konuştukça eski günleri hatırlamakla beraber iyice şevkleniyordum. çünkü kız hala güzeldi.
yaklaşık 1 ay boyunca kızla mesajlaşmıştım. olabilecek her iletişim ağını seferber ettim ve tek istediğim buluşabilmekti. çünkü kendime güveniyordum artık. ancak kızın buluşmaya karşı soğuk davranışlarını görünce ben de tekrar bu kıza karşı son olarak kez kesmeye başlamıştım. ancak ilahi adalet tecelli etti ve o misafirlik faciasında beni suçsuz buldu. ve bana bir şans daha verdi. kızın annesi babamla konuşup bir yemek yeme isteği sunmuş ve babam kabul etmişti. ancak bu sefer mekan bir türkü bardı. hayatta en sevmediğim anıları bana yaşatan o türkü barın adını bile duymak istemiyordum. buluşmanın orada yapılacağını duyunca kendi kafamdan taslaklar kurmuştum ve 2. bir facia olma riski çok fazlaydı. arkada “O yaylalar yaylalar çimen bağladınız mı Ben askere gidecem de oy kızlar ağladınız mı” türküsü çalarken ne kadar romantik olup bir aşk ortamı yaratabilirdim ki kıza. ama en ucuz ve kısa yoldan başka buluşmamın yolu yok gibiydi. ben de geleceğimi haber saldım.
adını her duyduğumda ana avrat sövmeme neden olan bu türkü bara gitmek için sürekli babama ısrar etmem onu da şaşırtmıştı. annem de duyunca şaşırdı. açıkçası ben de şaşırmıştım ama içimdeki ukte beni bu yola sevketmişti. buluşacağımız gün bayram tatiline denk geliyordu. izin almıştım ailemden ve içimde heyecan vardı. 3 sene sonra nasıl olmuştu kim bilir ? bunları düşünerek hazırlandım ve yola koyulduk..
o gün bayram tatili ve kış mevsimine denk geldiği için elmadağ taraflarında yüksek karlar vardı ve arabalar kalmıştı. adım adım ilerliyorduk. arabada annem babam ben ve halamın kızı vardı. arabanın içinde boğulma raddesine gelmiştik.arabaların sonu yoktu ve yol tek şeritliydi. yolda canı sıkılıp arbanın kenarında mangal yakanlar, karı gören çocukların ilginç sesler çıkararak kayması neticesinde insanlar arabaları durdurmuş ve otoyolu piknik alanı haline getirmişlerdi. babam da ön sezilerini kullanarak arabayı bir tamirci bir arkadaşına verip yaya gitmemiz teklifinde bulundu. annem her zamanki gibi karşı çıkmıştı bu olaya. sonradan kabul etti.
yaklaşık 400 metrelik yolu karlara bata çıka yürümeye başladık. önden giderken arkada ” mustii” diye bir ses duydum. geri dönüp baktığımda kafasının aşağısı kara saplanmış olarak annemi gördüm. karın üstünde sadece kafası vardı.hemen geri dönüp annemi kurtardım. ancak dengemi sağlayamadan ben de kapaklandım yere. o kız o sırada yanımızdan geçip bu durumumuzu görseydi sanırım pasaport işlemlerine başlardı hemen.elim yüzüm kar içinde çıkıp yola devam ettim. ve o her gördüğümde ana avrat sövdüğüm türkü bar görünmüştü. normalde 400 metre olan ama bize 4 kilometrelik yorgunluk veren o yol sonunda türkü bara attım kendimi. o kız ve ailesi yoldaydı. yerlerini bildirdiklerinde daha gelmelerine en az 2 saatin olduğunu anladık. ilk başlarda ki onlar gelmeden başlamayalım düşüncesi, midemizden gelen seslerle birlikte kendini porsiyon porsiyon tavuğa bırakmıştı. karnımız çok açtı. ben önce gelen salatayı ekmekle beraber hemen hemen bitirmiştim. ziyan olmasın diye suyuna ekmek batırarak karnımı doyurmuştum. hatta babam iyice yüzsüzlüğü ele alıp rakı bile söylemişti kendisine. onlar hala gelmemişti.
annem ve halamın kızı sevda abla benim niye orada olduğumu bilmiyorlardı. babam bir gaflete düşüp o kızın da geleceğini söyleyince onlara hemen durumu anladılar. bu benim için ölümün habercisiydi. şimdi ne zaman kıza elimi atsam annem bana “oo musti anlayalım eee ööö şşş aaa” şeklinde bakacaktı ben de utanacaktım. bize devamlı gülerek bakacaklardı kahretsin. kız gelmeden bir yerden kaçmayı düşünmüştüm. iğrenç dakikalar beni bekliyordu. ama yapılacak bir şey yoktu. kafamda senaryolar yazıp, oynarak beklemeye başladım. bir tane de bira söyledim kendime. biranın yarısına bile gelmeden , olanları düşünemeyecek kadar sarhoş olamadan gelmişlerdi. iğrenç dakikaların habercisi olan bu olay beni ne kadar yıldırsa da o kızı gördükten sonra bunlar minimum seviyeye inmişti. hala taş gibiydi. biraz daha olgunlaşmış, gelişmiş bir kadındı artık o. bebek gibiydi. ama ilk görüşmemizdeki gibi milyonlarca kızla buluşmamama rağmen milyonlarca kızla buluşuyormuş gibi davrandım kıza. oturduk. toplam 3 aileydik herkes neşeli hal hatır sorma faslına geçmişken ben de fırsattan istifade kolumu onun omuzuna koymuştum. kadınlara karşı bu yavşaklığımın sebebini 15 yıllık kadınsız hayatıma bağlıyorum.
daha buluşmamızın ilk saniyelerinden babasının tatsızlık çıkaracağı görülüyordu ama bunu görmeme rağmen görmüyormuş gibi yapıp kızla muhabbet devam ediyordum. biraları su gibi götürüyordum o ise çok yavaş gidiyordu. inceden kafam bulanıklaşmaya başlamıştı ve arka fonda yayla türküleri çalmaya devam ediyordu. bir süre sonra umrumda olmamaya başlamıştı bu. alkolü bedava olan bir otelde gibiydim. garson her geldiğinde büyükler mütevazi bir şekilde “bir tane bira alabilir miyim ” derken gençlere geldiğinde ” koçum ortaya salata aldırt 5 bira getir kuruyemiş aldır donat masayı” diyorduk yüzsüzce. babamın bana verdiği üç bira sınırlamasını çoktan geçmiştim ve kızla romantşk dakikalar yaşıyorduk. mutluyduk. ben de iyice bıraktım kendimi kıza.
romantik dakikaların üzerinde bir kara bulut gibi doğan kızın babası oldu. ilerleyen dakikalarda yaklaşık 4 saattir omuzunda olan kolumu bir türlü indirmediğimi görünce müdahale etme gereği duymuştu ve elime sert bir şekilde vurdu. şakayla karışık ” çek la kızdan elini” demişti. ben de ciddiye almama rağmen ciddiye almıyormuş gibi yapıp güldüm. tatsız dakikalar ortaya çıkmıştı. moralim iyiden iyiye bozulmasına rağmen elimi çektim ve eğleniyormuş gibi yaptım. annem ve sevda ablamın bir gözü sürekli bendeydi. ilk buluşmadaki “nesli tükenmiş hayvanları çiftleştirme” sendromu yine başlamıştı. bir yandan babam “yavaş git” manasında bana ikazlarda bulurken mimikleriyle biz masayı donatmaya yüzsüzlüğün bokunu çıkarmaya devam ediyorduk. en azından ben devam ediyordum ve bira içiyordum sürekli. babam bir yandan masaya eşlik ederken bir yandan da sanatçı kadına bakıyor ve ” bu hangi bağın üzümü acaba ” şeklinde göz atıyordu.
misafirlerin gelmesiyle beraber sonu gelmeyen bir fotoğraf çekilme silsilesinin içinde bulmuştuk kendimizi o kızla. özellikle bizi çekiyorlardı. eminim ki babası eve gittikten sonra 342 tane fotoğrafımın her birine ayrı ayrı sövmüştür. magazin dünyasında gibiydik. “sadece arkadaşız” şeklinde bakış atmama rağmen flaşlar üzerimizde patlıyordu.
babasının son uyarısından sonra elimi kızın omuzundan çekmiştim ama kendimi çekmiş miydim ? tabii ki hayır. “elim atmadan da romantik dakikalar yaşayabiliriz” diye düşünerek yine kızla muhabbet etmeye devam etmiştim. onun babası da haklıydı ben de. sonuç olarak ergenlik aşkımdı o benim ve ondan hoşlanıyordum. biraz yakınlaşmamızın bir sakıncası olamazdı. ancak o da haklıydı ki kız babaları kızlarını gerçekten çok kıskanırlar. böyle bir durumu kaldırmak zordur onun için. bu yüzden hala ona kızmıyordum. o da haklıydı. bütün bunları düşünürken halay çalmaya başlamıştı. ortamda 300 kişi olmasına rağmen her zamanki gibi sevda ablam annem ve diğer kadınlar halaya kalkmışlardı. kızın babası babam ben ve o kız masada oturuyorduk. babam hayatı boynca böyle oyunlara katılmazdı ama o gün eğence olsun diye çıkmıştı sağolsun. beni babası ve kızılya başbaşa bırakarak. bunun kediye ciğer emanet etmekten hiçbir farkı yoktu. karakter olarak kıskanç olan babası alkolün de etkisiyle iyice çileden çıkmıştı. ben de yeterince alkol almıştım ve bunu idrak edemeyip kızla muhabbete devam ediyordum. o gün hayatımın en yüzsüz günlerin birisiydi. derken babası beni yanına çağırmıştı. içimden tokatlayacak diye geçirmiştim. gittim yanına. kulağıma ” oğlum fazla yakınlaşmıyorsun değil mi o senin bacındır ” demişti. o modern babanın altında bir aktaş karakterinin yattığını nerden bilirdim. bacı ne demekti. ama söyleyiş tarzı ” oğlum son demlerini yaşıyorsun sikerim seni valla ” der gibiydi. ben de gayet mutlu bir şekilde ” tabii ki abi ” demiştim. yine yerime oturdum bu sefer kendimi biraz geriye çekmiş biramı yudumluyordum. derken annem geldi yanıma halayı bırakıp. bir o eksikti zaten şu ortamda. hiç bir zaman yapmayacağı şeyi yapıp beni halaya kaldırmak istedi. ben de bütün bu 2 ayı çöpe atmamak için kabul etmedim. ama annem ısrarlıydı. nedenini hala çözemediğim bir biçimde o gün fena halde yalvarmıştı bana. kızın yanında böyle birşeyin olmayacağını bilmesi gerekirken bu durum beni çok sinirlendirmişti. üstüne üstlük feryat figan bir şekilde” bir bayan erkeği davet ediyorsa asla reddedilmez oğğluuuum” diye yalvarmıştı. sinir katsayılarım tavana vurmuştu. silahı çıkarıp ” yettiniz lan amına koyduklarım” diyip ateş etmek istedim o an. ama yapmadım. ” hayır anne” dedim. o da büyük bir kırgınlıkla halaya geri döndü. kısa bir süre sonra da halay bitti ve herkes yerlerine geçti..
ben hesaba ötv vergisi gibi ambargo koymaya devam edip sürekli bira söylüyordum. kalkmaya kısa bir zaman kalmıştı. her ne kadar güzel gibi görünse de bu iğrenç zamanın geçmesini beklemeye başladım. sağa baksam annem imalı şekilde göz atıyor , sola baksam kızın babası beni çekip vuracakmış gibi bakıyordu. iki arada bir derede kalmış bir şekilde son biramı yudumluyordum. çok geçmeden hesabı istediler. hesabı ödeyince içimden ince bir gülümseme gelmişti. çok trmiz bir şekilde içmiştim. çok yazık olmuştu. nihayet kalkma vakti gelmişti ve vedalaştık o kızla. çok memnun kaldığı belliydi. ve ben o ana avrat sövdüğüm türkü bara yine söverek arabaya bindim eve doğru yolu koyulduk..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder